Giriş
Guillain-Barré sendromu (GBS) simetrik yükselen paraliziyle karakterli poliradikülonöropati olarak tanımlanır. Tüm yaş gruplarındaki sıklığı 100.000’de 0,4-2,4 arasındayken çocuk yaş grubundaki sıklığı 100.000’de 0,4-1,3’tür. Poliyo eradikasyon çalışmalarının başarılı olmasıyla birlikte çocuk yaş grubunda akut flask paralizinin en sık nedeni haline gelmiştir.1 Olguların yaklaşık %60’ında, yaklaşık bir hafta kadar önce olan üst solunum yolu ya da gastrointestinal sistem enfeksiyonu öyküsü mevcuttur. Patogenezinden enfeksiyonların tetiklediği immünolojik mekanizmaların aracılık ettiğine inanılan akut miyelin hasarı [akut enflamatuvar demiyelinizan poliradikülonöropati; (AEDP)] ya da aksonal hasar [akut motor aksonal nöropati; AMAN ya da akut motor sensoriyel nöropati; (AMSAN)] sorumlu tutulmaktadır.2 GBS hızlı ilerleyebilen paralizi sonrasında solunum kaslarında yetersizlik gelişebilmesi nedeniyle hayati tehdit oluşturabilmektedir. Tedavi destek tedavileri ve fizik tedavi yaklaşımlarıyla birlikte immünomodulatuvar tedavilerden oluşmaktadır. İmmunomodulatuvar tedavilerden damar içi immünoglobülin (İVİG) ve plazma değişiminin (PD) sadece destek tedavileri uygulanan olgulara göre iyileşmeyi hızlandırdığı bilinmektedir.3,4Çalışmamızda GBS nedeniyle çocuk yoğun bakımı ünitesinde takip edilmiş olan olguların demografik özellikleriyle birlikte tedavi yaklaşımları ve tedaviye yanıtlarının karşılaştırılarak tartışılması amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem
Çocuk yoğun bakımı kliniğinde 01.01.2006 - 01.01.2016 yılları arasında GBS tanısıyla takip ve tedavi edilen 1 ay - 18 yaş arası olgular geriye dönük olarak incelendi. Guillain-Barré olgu tanımı olarak Asbury ve Cornblath5 tarafından 1990 yılında tanımlanan ölçütler temel alındı. Olguların başvuru ve taburculuktaki klinik ağırlık düzeyleri Hughes ve ark.6 tarafından 1978 yılında tanımlanan GBS yetersizlik ölçeği (Hughes skoru) ile değerlendirildi (Tablo 1). Olguların demografik özellikleri, uygulanan tedavi yaklaşımları, elektromiyografi (EMG) sonuçları, kontrastlı manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve lomber ponksiyon sonuçlarıyla birlikte mekanik ventilatör ihtiyacı, süresi ve trakeostomi gereksinimleri geriye dönük olarak dosyalardan derlendi. Beyin omurilik sıvısı protein düzeyi normalin üzerinde olan ve hücre sayısı ≤10/mm3 olan olgular albuminositolojik dissosiasyon olarak kabul edildi. Olgulara uygulanacak tedavi yöntemine bu konuda geniş kabul görmüş protokoller olmaması nedeniyle hastayı takip eden hekimin klinik görüşüyle karar verildi. Yetersiz dosya bilgisi nedeniyle eksik veri içeren ya da GBS tanısı şüpheli olan olgular çalışmaya dahil edilmedi.
Olgular uygulanan tedavi yaklaşımlarına göre sadece İVİG alanlar (İVİG grubu) ve PD sonrası İVİG alanlar (PD + İVİG grubu) olmak üzere iki gruba ayrıldı. İVİG tedavisi alan olgularda toplam İVİG dozu ve tedavi süreleri derlendi. PD klinik protokolümüz gereğince [0,065 x hasta tartısı x (1-hematokrit)] formülüyle hesaplanan tek plazma hacmiyle (litre) yapıldı. İşlemler sürekli akım plazma filtreleriyle (Prismaflex TPE 1000, 2000 filters, Baxter Gambro, Deerfield, ABD) ve replasman sıvısı olarak %4 albümin solüsyonu kullanılarak gerçekleştirildi. Seans sayısına, günlük yapılan en az dört seans veya en fazla 14 seans olmak üzere hastanın tedaviye klinik yanıtı göz önüne alınarak (kas gücündeki artış, solunum kaslarının tutulumu) klinisyen tarafından karar verildi. Tedavi edici PD uygulaması sonlandırılan tüm olgulara tam doz (2 g/kg) İVİG tedavisi verildi. Tüm olgular ayrıca kullanılan İVİG dozuna göre 0,4 g/kg/gün (5 gün) ve 1 g/kg/gün (2 gün) olmak üzere 2 gruba daha ayrılarak incelendi.
İstatistiksel Analiz
Sürekli değişkenler olgu sayısı otuzdan az olduğu için ortanca (Interquartil range (IQR): 25-75.persentil) olarak ifade edildi. Kategorik değişkenler olgu sayısı ve yüzdelik (n%) olarak ifade edildi. Sürekli değişkenlerde bağımsız gruplar arasındaki farkın anlamlılığı karşılaştırmalarında Mann-Whitney U testi kullanıldı. Kategorik değişkenler arasındaki farkın anlamlılığı Fisher’s exact test ile değerlendirildi. Korelasyon analizi için Spearman korelasyon analizi kullanıldı.
İstatistiksel anlamlılık p<0,05 olarak kabul edildi. İstatistiksel hesaplamalar için SPSS (Statistical Packages of Social Sciences) Windows sürüm 20 programı kullanıldı.
Çalışma için Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’nun 2016: 03/29 numaralı kararıyla etik onay alınmıştır. Çalışma geriye dönük dosya taraması şeklinde yapıldığı için hasta onamı alınamamıştır.
Bulgular
On yedisi (%63) erkek ve 10’u (%37) kız olmak üzere toplam 27 olgu çalışmaya dahil edildi. Olguların ortanca yaşı 6,24 yıl (IQR: 4,07-10,03) olarak tespit edildi. Olguların başvuru zamanı olarak; 10 (%37) olgunun ilkbahar mevsiminde, 7 (%25,9) olgunun yaz mevsiminde, 6 (%22,2) olgunun sonbahar mevsiminde ve 4 (%14,8) olgunun da kış mevsiminde başvurduğu tespit edildi. Hastalık öncesi enfeksiyon öyküsü 18 (%66,7) olguda mevcut olup bu olguların 15’inde (%55,6) üst solunum yolu enfeksiyonu öyküsü mevcuttu. Olguların başvuru Hughes skorlamasında; 9 (%33,3) olgunun üçüncü düzey, 16 (%59,3) olgunun dördüncü düzey ve 2 (%7,4) olgunun da beşinci düzey olduğu tespit edildi. Olguların 22’sine (%81,4) elektrofizyolojik çalışma yapıldığı ve 10 (%45,5) olguya AEDP, 9 (%40,9) olguya AMAN, 1 (%4,5) olguya AMSAN tanısı konulduğu 2 (%9,1) olgunun EMG çalışmasının normal olarak değerlendirildiği öğrenildi. Olguların tamamına MRG yapılırken 12 (%44,4) olguda Kauda Ekuina tutulumu tespit edildi. Kauda Ekuina tutulumunun klinik ağırlıkla olan ilişkisi değerlendirildiğinde, başvuru (p=0,258) ve taburculuk Hughes (p=0,065) skorlarıyla, destekli oturma (p=0,054) ve yardımlı yürüme süresiyle (p=0,096) Kauda Ekuina tutulumu olup olmaması arasında istatistiksel bir ilişki saptanamadı. Guillain-Barré alt tipleriyle, Kauda Ekuina tutulumu olup olmaması arasında da istatistiksel ilişki görülmedi (p=0,618). Olguların 23’ünün (%85,1) yatış lomber ponksiyon sonuçlarına ulaşılabildi. Beyin omurilik sıvısı (BOS) glukozu ortanca 65 mg/dL (IQR: 61-71) saptanırken BOS’da hücre (lenfosit) sadece 3 (%13,04) olguda tespit edildi ve en düşük 3/mm3, en yüksek 5/mm3 olmak üzere ortanca 4/mm3 hücre olduğu tespit edildi. BOS protein düzeyi tüm olgularda ortanca 68 mg/dL (IQR: 30-121) olmak üzere 11 (%47,8) olguda normalin üzerinde (albuminositolojik disosiasyon) tespit edildi.
Olgulara uygulanan tedavi yaklaşımlarına bakıldığında olguların tamamının İVİG tedavisi aldığı bununla birlikte 12 (%52,17) olguya İVİG öncesinde ortanca 8 seans (IQR:5-9) PD tedavisinin de uygulandığı tespit edildi (Tablo 2). İVİG tedavisinin 20 (%74,1) olguya 0,4 g/kg/gün (5 gün) şeklinde geri kalan 7 (%25,9) olguya ise 1 g/kg/gün (2 gün) olarak verildiği tespit edildi (Tablo 3). Sadece İVİG alan olgular (n=15) kullanılan İVİG dozuna göre gruplandığında 1 g/kg/gün (2 gün) alan olgularda (n=5) ortanca yaş (IQR: 10,03-10,12) yıla karşılık 0,4 g/kg/gün (5 gün) alan olgularda (n=10) 6,2 (IQR:4,68-7,75) yıl olarak saptandı (p=0,012). Bununla birlikte tedavi cevabı ve yatış süreleri açısından anlamlı farklılık gözlenmedi (p>0,05).
Tüm olguların takipleri sırasında 6 (%22,2) olguda mekanik ventilasyon gereksinimi olduğu ve bu olgulara ortanca 24 gün (IQR: 5-41) mekanik ventilasyon uygulandığı tespit edildi. Olguların 2’sinde (%7,4) trakeostomi uygulandığı tespit edildi. Olguların yoğun bakım yatış süreleri 7 (IQR:3-17) gün, hastane yatış süreleri ise 17 (IQR: 11-25) gün olarak tespit edildi. Olguların ilk destekli oturma süresi 6 (IQR:3-10) gün olarak saptanırken yardımla yürüme süreleri 9 (IQR:7-15) gün olarak tespit edildi. Olguların taburculuk Hughes skorlamasında; 2 (%7,4) olgu tamamen sağlıklı (0. düzey) olarak değerlendirilirken 11 (%40,7) olgu 1. düzey, 5 (%18,5) olgu 2. düzey, 6 (%22,2) olgu 3. düzey ve 3 (%11,1) olgunun da 4. düzey olarak hastaneden taburcu edildiği tespit edildi. Korelasyon analizinde yoğun bakım yatış süresi; başvuru yaşı (r=0,4 p=0,04), başvuru Hughes skoru (r=0,65 p<0,01) ve mekanik ventilasyon süresiyle (r=0,71 p<0,01) anlamlı şekilde korele bulundu.
Tartışma
GBS olgularının epidemiyojik olarak incelendiği çalışmalarda tüm yaş gruplarında olguların kız/erkek oranı yaklaşık 2/3 (%60) olmak üzere erkeklerde daha sık olarak bildirilmektedir. Benzer şekilde tüm olguların 2/3’ünde GBS öncesi üst solunum yolu veya gastrointestinal sistem enfeksiyonu öyküsü olabilmektedir.7-9 Çalışmamızdaki olgularda da benzer şekilde erkek olgu oranı %63’ken hastalık öncesi enfeksiyon öyküsü %66 olarak saptanmıştır. GBS’nin tanısında 1990 yılında tanımlanan, klinik ve laboratuvar bulguları temel alan Asbury tanı ölçütleriyle birlikte 2009 yılında tanımlanan Brighton tanı ölçütleri de mevcuttur.10 Tanısal olarak klinik bulgular ön planda olmakla birlikte BOS bulguları ve EMG sonuçları da önem taşımaktadır. Düşük BOS hücre sayısı (≤10 hücre/mm3) ile birlikte yüksek BOS proteini albüminositolojik dissosiasyon olarak adlandırılır ve GBS için tipik sayılan bulgulardandır. Bununla birlikte ilk bir hafta içinde albüminositolojik dissosiasyon görülme sıklığı %50 civarındayken ikinci haftadan itibaren %90 civarında bildirilmektedir.11 Olgularımızda yatışta yapılan lomber ponksiyon sonuçlarında %47,8 oranında protein yüksekliği tespit edilirken sadece 3 hastada ve en fazla 5 hücre (lenfosit) tespit edildi. Bu albüminositolojik dissosiasyon bulgusu literatürden farklı görünmemektedir. Elektrofizyolojik çalışmalar GBS alt tiplerinin ayrımı için gerekli olup dünya üzerinde farklı coğrafyalarda farklı elektrofizyolojik alt tipler daha sık olarak görülebilmektedir. Batı toplumlarında yapılan çalışmalarda AEDP alt tipi daha sık gözlenirken Kuzey Çin’de yapılan bir çalışmada %65 oranında AMAN alt tipi baskın olarak bulunmuştur.12-14 Akbayram ve ark.’nın15 Türkiye’de yaptığı ve 36 GBS tanılı çocuk hastanın alındığı çalışmada; AEDP sıklığı %69, AMAN sıklığı ise %27 olarak bildirilmektedir. Çalışmamızda da AIDP en sık gözlenen (%45,5) alt tip olarak tespit edilirken, AMAN alt tipi %40,9 gibi yüksek sayılabilecek bir oranla tespit edilmiştir. Bunun en olası sebebi AMAN alt tipinin AEDP alt tipine göre daha progresif seyirli olması ve daha sık yoğun bakım takibi gerektiriyor olması olabilir.16 İki olguda (%9,1) EMG sonuçları normal olarak tespit edilmiş olup GBS’li olgularda başlangıç EMG sonuçlarının %20’ye varan oranlarda normal olabileceği literatürde bildirilmektedir.5 MRG ayırıcı tanıların atlanmaması açısından oldukça önemli olmakla birlikte GBS tanısı için şart değildir. Türkiye’de yapılan ve GBS tanılı 40 çocuk hastanın kontrastlı MRG’lerinin değerlendirildiği bir çalışmada GBS tanılı olgularda %95 oranında MRG bulgularının var olduğu gözlenmiş olup MRG bulgularının ağırlığıyla klinik ağırlık arasında ilişki saptanamamıştır.17 Çalışmamızda da MRG’lerde Kauda Ekuina sendromları derlenmiş olup başlangıçtaki klinik ağırlıkla veya iyileşme süreleriyle ilişkisi saptanamamıştır.
GBS’li olgularda destek tedavileri ön planda olmak üzere immünomodülatuvar tedavi yaklaşımları uzun yıllardan beri kullanılmaktadır. PD, 1984 yılındaki benzer 2 çalışmanın sonuçlarıyla birlikte GBS olgularında tedavi seçeneği olarak kabul görmüş olup, 1988 yılından itibaren İVİG tedavisi de GBS olgularında kabul görmeye başlamıştır.18-20 İVİG tedavisinin diğer tedavilerle karşılaştırıldığı 2014 tarihli Cochrane derlemesinde İVİG ve PD tedavileri arasında anlamlı fark olmadığı bildirilmektedir.4 Olgularımızda PD uygulanan grupta taburculuk Hughes skorları İVİG grubuyla benzer görünmektedir. Bununla birlikte hastane ve yoğun bakım yatış süreleriyle birlikte destekli oturma ve yardımlı yürüme günleri PD yapılan grupta anlamlı olarak daha uzun görülmektedir. Ancak grupların başvuru Hughes skorlarının PD grubunda daha ağır olması ve mekanik ventilasyon gereksiniminin sadece PD grubundaki olgularda gözlenmesi başlangıçta daha ağır seyirli olgularda PD’nin öncelikle tercih edildiğini düşündürmektedir. El-Bayoumi ve ark.’nın21 2011 yılında yayınlanan çalışmalarında çocuk yoğun bakımda mekanik ventilasyon altında takip edilen olgularda PD ve İVİG tedavi etkinlikleri karşılaştırılmış olup PD grubunda mekanik ventilasyon süresi daha kısa (11,0±2,5 güne karşılık 13,1±2,1 gün) olarak bulunmuştur. Olgularımızda mekanik ventilasyon gerektiren olguların tümü [ortanca 24 (IQR:5-41), ortalama 26±22 mekanik ventilasyon günü] PD grubunda olduğu için bu karşılaştırma yapılamadı. İVİG dozu için toplam 2 g/kg dozda olmak üzere 2-5 gün arasındaki farklı rejimler bildirilmektedir.4 Çalışmamızda da olguların İVİG doz tercihleri arasında klinik sonuçlar açısından anlamlı farklılık görülmemektedir. Bununla birlikte gerek tüm olgular gerekse de sadece İVİG alan olgular dikkate alındığında olgular arasında sadece yaş farkı gözlenmektedir. Bu farklılık klinisyenlerin küçük yaştaki olgularda daha düşük hacimli tedavi seçeneğine yönelmesi nedeniyle olabilir. Her iki tedavi seçeneği arasında etkinlik ya da yan etki açısından herhangi bir farklılık gösterilememişse de 1 gr/kg/gün (2 gün) uygulamasında 0,4 g/kg/gün (5 gün) uygulamasına göre erken relapsın daha sık olabileceği bildirilmektedir.22
Benzer etkinlikleri nedeniyle PD ve İVİG tedavilerinin maliyet verimlilikleri farklı çalışmalara konu olmuştur. İskoçya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan ve 5 seans PD ile 5 günlük İVİG tedavisinin karşılaştırıldığı maliyet verimliliği çalışmalarında PD tedavisinin İVİG tedavisine göre yarı yarıya daha az maliyetli olduğu ve benzer etkinlikleri nedeniyle öncelikle tercih edilebileceği bildirilmektedir.23,24 Bununla birlikte bu çalışmalar erişkin yaş grubunda yapılmıştır. Çocuk yaş grubunda plazma değişim işlemi teknik olarak (plazma değişim setleri) erişkinlere benzer maliyette olup albümin ve İVİG maliyeti ise hasta yaşı küçüldükçe azalacaktır. Sabit PD set maliyeti nedeniyle küçük hastalarda PD, İVİG ile benzer maliyette olabilir ancak bu durum çalışmalarla netleştirilmeden çocuk yaş grubunda maliyet etkinliğinden söz etmek henüz mümkün görünmemektedir.
Olguların taburculuk sonrası kısa ve uzun dönem takip verilerinin olmaması çalışmamızın en önemli kısıtlılıklarındandır.
Sonuç
Son yıllarda çocuklarda PD’nin daha başarılı olabileceğini bildiren çalışmalar olsa da genel kabul gören yaklaşım İVİG ve PD tedavilerinin benzer etkinlikle olduğudur.21,25 İmmünomodulatuvar tedaviler dışında destek tedavilerinin halen önemini koruduğu da unutulmamalıdır. Çocuk yaş grubunda PD deneyimli merkezlerde düşük komplikasyon oranlarıyla uygulanabilir ancak girişimsel işlemler gerektirmesi (santral kateter) ve özellikle küçük çocuklarda kan prime işlemine (setin işlem öncesi eritrosit süspansiyonu ile doldurulması) gereksinim duyulabilmesi dezavantajları arasındadır. İVİG'lerin ise nadir de olsa selektif immünoglobülin A eksikliği olan olgularda yüksek anaflaksi riski oluşturmaları ve aşılama şemalarını bozmaları bilinen dezavantajlarıdır. Ülkemiz şartlarında deneyimli merkezlerde yoğun bakım takibi gerektiren olgularda her iki tedavi seçeneğinin de güvenle uygulanabileceği kanaatindeyiz.
Etik
Etik Kurul Onayı: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Etik Kurulu’nun 2016: 03/29 numaralı kararıyla etik onay alınmıştır.
Hasta Onayı: Çalışma geriye dönük dosya taraması şeklinde yapıldığı için hasta onamı alınamamıştır.
Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu tarafından değerlendirilmiştir.
Yazarlık Katkıları
Cerrahi ve Medikal Uygulama: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Konsept: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Dizayn: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Veri Toplama veya İşleme: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Analiz veya Yorumlama: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Literatür Arama: H.S.K., N.A., E.Ş., M.T.P., O.Y., Z.K., Yazan: H.S.K., Z.K.
Çıkar Çatışması: Yazarlar tarafından çıkar çatışması bildirilmemiştir.
Finansal Destek: Yazarlar tarafından finansal destek almadıkları bildirilmiştir.